29.5.12

kürt-aj

kürtaj=uludere katliamı denklemini kurmuşlar.
Evet, kürtaj ile uludere katliamı arasında bir ilişki vardır.  O da “kürtaj” kelimesinin sadece ilk dört harfinden ibarettir. Kürt-aj.
Ayrıca öldürülen kürt ile kürtaj arasında çok yaman bir zıtlık da vardır. Kürtleri Uludere’de katledenleri cezalandıramayınlar,
 “kürtajcıları”  cezalandırmayı düşünmüşler.

Bir dini ritüel, kapitalizme ucuz nesil üretme politikasının bir parçası, “en az 3 çocuk yapın” talimatnamesinin bir üst basamağı=doğum kontrolüne karşıcılık….. 
politika matematiğne göre doğru denklem budur.

  Kadının öz bedeni üzerinden politik rant çıkarmayı hiç insancıl bulmuyorum.
İş kazalarında ölen insanlar konusunda bu kadar kafa yormayanlar,
hissetme yeteneği olmayan bir cenin üzerindeki hassasiyetleri de çok yaman!

Bir başka hükümet gelir de, "sünnet olmak kürtajdır" derse ne olacak?

Kapitazlizme inat, sokağa atacağın kadar değil, gözün gibi bakacağın kadar çocuk yap.

4.5.12

Meliha Güneş ve türkü tadı

-->

Meliha Güneş  40 günlük bebek iken  Muş depreminin yıkımından bir rastlantı sonucu kurtulmuş, oradan Ankara’ya yerleşmiş şanslı insanlardan biri.  

Meliha Güneş’in müzik hayatının,  birbirinden farklı üç döneme ayrıldığını anlıyoruz.
İlk döneminde oldukça coşkulu, iliklerine kadar heyecan duyarak söylediği türküler, bir süre sonra zor  dönemden geçtiği hissini uyandırıyor. Bu döneminde  birkaç türküsünde kırılma, mekanize ruh, hüznün notayla uyuşmazlığı izlenimi veriyor…
Son  birkaç yılda  toparlandığını ve  profesyonelliğin tahtına tekrar yerleştiği, güncel yaşamındaki coşku ve moral katsayısından ve bunun müziğine yansıyışından anlaşılıyor..

Profesyonelliğini, soy adından aldığı “Güneşin Kızı” ünvanıyla eşleştiriyor sevenleri.
“Deprem Kızı”,  yurdumuzun  doğusundaki  halkın kara kaderine tanıklığını hafızasından silmemiş,  sesinin tellerine ve duygusunun kıvrımlarına yerleştirmeyi başarmıştır.
Moral hamurunu, uygarlık yarışında nal toplayanlara karşı duyduğu öfkeyle yoğuranlardan biri.

  Toplumunun dışlanan kesimlerine karşı limonata tadında bir tavır ki, öfkesini bir demet gül arasında sunabileceğini, hayat felsefesinin sözlere dökülen kısmından ve sosyal ilişkilerindeki hümanist ataklığından anlıyoruz.

Ses frekansındaki sinüsoidal dalganın  fiziksel güzelliğiyle eşleşen valsine rağmen, magazin medyasının ilgi alanı dışında kalışı,  seçkin duruşuna yorumlanabilir.
Sesindeki (aslında sesine yansıyan özel yaşamındaki) bütün (olası) pürüzlerin giderilmesi bir yana, artık böyle bir sesin, dinleme rekoruna gidecek müzik tarzına neden yönelmediği merak konusu? Naçizane böyle düşünüyorum.