21.4.08

Mim'li hayatlar


Aslıberry “Mim”lemiş, sağolsun değer vermiş.

Zaten mimli herifin biri olduk, geleneksel yaşam biçimini değiştirdikten sonra:)
İş hayatımda mimli, mahallede mimli, askerde mimli, ve hatta aile-akraba içinde de hayatı mimli olarak sürdürmeyi seçmiş olmanın gurur ve şuuru üzerimde…

Mim dediysem, heyecanlanmayın, öyle ahım şahım mimlilerden değil… sıradan, “sempatik ve empatik mim” diyebileceğimiz dozda... Bu bile lüks sayıldıysa özellikle iş yaşamında, terfi ve hak ettiğiniz avantajların bütününü, “ağzınla kuş bile tutsan, bu kafayla sana mevki vermezler” özlü sözünü bir pankart gibi gördüm hep karşımda.

Neden? Mim dedik işte mimmmmmm…

Ya bir de mimli mahkumlar, anarşistler, sakıncalı piyadeler… onların yanında “mimliyiz” demek biraz ukalaca kaçıyor ama, neyse biz de kendi çapımızda mimli yaşadık işte.

Bu mimin özü neydi? Diye zahmet edip sormayın, hemen söyleyeyim:
Toplumsal ve kamusal ahmaklığın her bir zerresinde protest davranışlardı. Protest davranışların alt yapısı nedir? Diye sorabilirsiniz. Sormayın onu da diyeyim:Kamu organizasyonu tarafından verilenden fazla bilgi ve dürüstlük ilkesini kazanmak ve arzetrmektir efendim. Bütün suçum budur, bundan sonrası masumluktur efendim.
Şu koyu sözcüğe bir bakıverin lütfen, “bilgi” diyor.. işte aslıberry’nin bize yüklediği görev (başüstüne) bilginin kaynağı (anası) olan KİTAPtır efendim.
“Kitap” dedim de aklıma geldi, valla aklıma gelen her şeyi yazsam bir roman olur (havam batsın değil mi). Doğru diyorum inanın ki, kitap konusunda….. çooooook zengin bir konudur bildiğiniz gibi.

* * *

Geleneksel-ailesel kültürün uzantısıyla, tamamen “şeriat-İslam” kültürünün en derin (çoğunlukla politik) eserlerini okumak ve (militanca) yaymakla başladım lise sonrası 5 yıl kadar.
İş hayatımın ekonomik yarı-özgürlük dönemine girdiğimde, dışarıda başka bir dünyanın döndüğünü görünce, dünyaya paralel başım da dönmeye başladı.
Doktora danıştım, “kapalı yerden çıkınca, dünya dönüyorken başım da dönüyor. Dünya devam etsin de başımı nasıl durdururuz?” dediğimde, iki duble rakı iç demesin mi!
“Nasıl olur doktor, şu ana kadar hiç günah işlemedim ki”,
“doktor tavsiyesi günah olmaz” deyiverdi birden!
Eee? Rakıyı içersin, , dünya bir yana dönerken, kafayı biraz bulunca başın öbür yana döner. İki zıt kuvvet birbirini nötürler, yani dönen başın durur, etrafını daha net kavrarsın demez mi! Heyecan sevdası bastı yüreğime hemencecik.

Buradan ötesini ne siz sorun, ne de ben söyleyeyim. (eee, mim ne olacak ya?)
Yani, şu an en son elimde bulunan kitap “hegel felsefesine giriş” bittiğinde, onu yontacak bir kitap sırada bekliyor:”felsefenin başlangıç ilkeleri”/georges politzer.
Bakmayın “başlangıç ilkeleri dediğine, birkaç sayfa çevirdim de, “marksit (diyalektik materyalizm)felsefesi çerçevesinin içini dolduruyor gibi.
Bu bileşimi ayrı bir başlık halinde güncel anlayışa paralel yazmayı tasarlıyorum (inşallah).
Bu Mim başlığına koşut bir düşünce dizisi yapmıştım aha BURADA


SANAL DÜNYAnın KİTAPLARI AĞAÇ KOKMUYOR AMA!



"İnternet icat oldu mertlik bozuldu" diyecektim.... demedim. Suçun internette değil, günlük zamanını planlı ve dengeli kullanamayan bizde olduğunu anladım. Eskiden evden çıktığımızda, diğer işlerin ve başıboş gezmelerin dışında bir de kitapçı vitrinleriyle yüzleşirdik. Sergideki kitapların çeşitli konu başlıklarını gördükçe, kültür dağarcığımızın daha ne kadar boş ve hacmının küçük olduğunu anlardık. Bizi tahrik ederdi vitrindeki kitap dizileri ve onların ağaçsı kokuları...
Günlük yaşamın pürtlettiği stresin ilacını bu vitrinlerde bulabilirdik. Sigara bu yüzden "stressavar" olamamıştı yaşamımda.
Yeni dünya düzeni, yaşamımıza ve içindeki davranışlarımıza yeni bir biçim verince bilgisayar başına kilitlenerek, İslam peygamberinin sözünü tedavüle koyduk farkında olmayarak: “düşmanın silahıyla silahlanmak”.
İnsanları sosyalleşmeden alıkoyan, olası örgütlülüğü moleküllerine kadar dağıtıp, odamızın daracık köşesine sıkıştırıldığımızda, orada kocaman bir dünya yaratmalıydık. Bütün bilgilere ve ortak niyetlere daha rahat erişebilmenin avantajını kullanabilmeliydik.

İnternet ile kitap vitrini arasındaki fark ile, (harcanacak kağıtların ana maddesi olan ormanların gürleşmesi nedeniyle) teselli bulabilmeliyiz.
Bilgisayar ekranında orman yeşilliğinin resmine razı olurken, tutsaklığa arada bir ara verip, gölgesinde uzanabilmeyi ve bazen dalların arasından gök maviliğne doğru "uzun yolculuğa çıkabilme gerçek özgürlüğünü" de kendimize çok görmemeliyiz. Çünkü, bilgiyi de enerjiye ve oradan mutluluğa çeviren oksijendir./zihni örer




Mim gülünü, sevgili Edi’ye


ve


Neverland'a atıyorum.


İlk kez bu kadar isabetli, hem de “12” den vurulmuş mim diyebilirim.

(Ama, sevgili neverland icralık olacak bu gidişle )
Sevgi ve saygılar efendim.